Kategori: Uncategorized

  • Dün Bugün Yarın

    Dün, ayrı düştü bugünden.
    Yarın, özlemle bekliyor doğmayı.
    Bugün, sadece dünü anıp,
    Ümitle bakıyor yarına.
    Çünkü biliyor bugün
    Ne dün yaşıyor, ne de yaşanıyor yarın.
    Sadece bugündür yaşanan.

    Bugün, hüzünle düne,
    Bakıyor, umutla yarına.
    Bugün, hep karar verici,
    Toplamak, düne kalan.
    Yarın hep masum olan,
    Sorumluluk, bugünün omuzlarında.

    Dün sadece biriktirir,
    Yarına kalan bir ders, bir tecrübedir.
    Çünkü yarın, hep bir eksiktir,
    Dün, hep bir fazla.

    Hayat gerçekten çok kısa.
    Ne dünde yaşanıyor,
    Ne de garantisi olmayan yarında.
    Yaşadığımız, bugün dediğimiz o anda.
    Her gün yeniden kurulur Dünya.

    Bugün yarından ödünç alır,
    Ödemesi, düne kalır.
    Her gün, bugün olur.
    Dün acı tatlı hatıra, yarın rüyadır.
    Bugün genç, yarın çocuk, dün yaşlıdır.

    Bütün kavgalar bugünde yaşanır,
    Düne acı, yarına umut kalır.
    Dün ve bugün biter,
    Yarın; umutla, hep beklenendir.

  • Kapat Kardeşim

    Kapat kapıyı kardeşim.
    Kalsın bütün pislikler ardında,
    Bütün kötülükler arkasında,
    Taşımasın kimse içeri,
    Öyle sıkı sıkı kapat,
    Açılmamacasına.

    Kapat pencereyi kardeşim.
    Kalsın bütün bağırış çağırış ardında,
    Bütün küfürler, kavgalar arkasında,
    Duymasın kimse içerde,
    Öyle sımsıkı kapat,
    Açmamacasına.

    Kapat perdeyi kardeşim.
    Kalsın bütün karanlıklar ardında,
    Bütün soğuk geceler arkasında,
    Bakmasın kimse içerden,
    Öyle sıkıca kapat,
    Açtırmamacasına.

    Kapat gözlerini kardeşim.
    Kalsın bütün korkuların ardında,
    Bütün endişelerin arkasında,
    Bakmasın kimse sana,
    Öyle sakin kapat,
    Açma.

    Kapat yüreğini kardeşim.
    Kalsın bütün öfkeler ardında,
    Bütün kin ve nefret arkasında,
    Bakmasın kimse içine,
    Öyle istekli kapat,
    Açtırma.

  • Kavga

    Yapılan, bir bahar kavgasıydı aslında.
    Kimisi din, kimisi milliyet, kimisi insan aşkına.
    Vurulan sözler, savrulan küfürler,
    Kurşun gibi saplanır yüreğe.
    Öfkeler, nefretler, sokulunca düşüncelere;
    Hep böyle yeşerir, boy verir,
    Yoldaş olur, arkadaş olur,
    Körlük, gaflet insana.

    Kaybeder insan aslını,
    Geri dönülmez yolun başında.
    İşte, İnsan bu!
    Kavgayla, nefretle doldurur,
    Kışını da, baharını da.
    Ekilen tohum ne ise yaşamında,
    O biçilir sonunda.
    Sormak gerek…
    Umut var mı gelecek adına?
    Cevabı saklı…
    Yalanın mucidi, yaşamın katili,
    Bir elinde çiçek, bir elinde orak,
    O açgözlü, o ikiyüzlü canlıda,
    Bin bir türlü sahnede,
    Oynayan, oynatılan,
    İlahi insan,
    İlahi komedya…

  • Saklanan Çocuk

    Sobelenmedi hâlâ,
    Saklanıyor içimdeki çocuk.
    Binmiş uçurtmanın sırtına,
    Bakıyor gökyüzünden;
    Oyundan çıkan,
    Sobelenmiş, öfkeli, kırgın insanlara.

    Bir bulutun arkasında,
    Saklıyor en parlak gülüşünü.
    Korkuyor büyümekten,
    Korkuyor susmaktan,
    Avuçlarında ufak beyaz taşlar,
    Hâlâ denize atılmamış, bin bir renkli düşler.

    Koşuyor rüzgâra karşı,
    Ayakkabısız, belki yaralı.
    Ama inatla,
    Toprağın kokusunu unutmadan,
    Yüzünde yağmur izleri,
    Arıyor saklandığı yerden,
    Kendini bulacak bir oyun daha.

    Bir ev yapmış kendine gölgelerden.
    Penceresi yıldız, kapısı rüzgâr,
    Dışarıda unutanlar,
    İçeride hâlâ inananlar var.

    Avuçlarında masal kırıntıları,
    Dilinde söylenmemiş şarkılar,
    Suskun, ama umudu hâlâ diri,
    Küsmemiş kendi sesine, bir tek kendisi.

    Bakıyor usulca dalların arasından,
    Kırılmış salıncaklara, unutulmuş seslere,
    “Gel” diyor, “birlikte saklanalım,
    Bu sefer, belki bulamazlar bizi…”

    Saklanıyor içimdeki çocuk.
    Renkli tebeşirlerle çiziyor hayaller,
    Sıvası dökük, çatlamış duvarlara çiçekler,
    Yeniden yapıyor, kahkahalardan uçurtmalar.

    Sobelenmedi hâlâ,
    Yanağında, güneşten utangaç bir gamze.
    Koşuyor, gözlerimin en derin köşelerine.
    Her şeye rağmen,
    Sevmeyi bilen, inanan hâliyle.

    Bilir ki
    Her saklanan,
    Bir gün bulunur.
    Ama içimdeki çocuk,
    Belki de bulunmak istemez.
    Çünkü saklanmak,
    Bazen güzeldir büyümekten.

    Bir gün belki de,
    Gökyüzünden atlayacak cesaretle.
    Dünyanın bütün kırgın insanlarına,
    Teklif edecek bir oyun daha:
    “Haydi gelin, en başından,

    Yeniden başlayalım, hep birlikte…”

  • Hani Bir Gün

    Hani bir gün,
    Bir sınırsız, zamansız anda,
    Kopan bir ışığın koynunda,
    Elimizde sözümüz, yazımızla,
    Savrulduk bu dünyaya.

    Hani bir gün,
    Siyah güvercinimin kanatlarında,
    Bir buğulu hayal, bir masumiyet, bir sevda,
    Gelip konmuştu dalıma,
    Olmuştuk revan yola.

    Hani bir gün,
    Bir İstanbul akşamında,
    Siyahla beyaz iki dora,
    Sürüklemişti beyaz peşi sıra,
    Hayatın kalanıydı sırtımda.

    Hani bir gün,
    Bir gözyaşı sabahında,
    Gövdemi saran yıldızlarımla,
    Dönmüştüm dallı budaklı çınar ağacına,
    Satır satır yazılmıştı hayatıma.

  • Birkaç Kişi

    Birkaç kişiydik biz:
    Kederlere, sevinçlere omuz verip,
    Aynı yürekte yaşayan.
    Sahipleriyle hemhal olup,
    Zamansız ve dürüstçe taşıyan.

    Birkaç kişiydik biz:
    Ama içimizdeki duygular,
    Ah o duygular,
    Ah o düşünceler,
    Sanki yüzlerce, binlerceydik.

    Birkaç kişiydik biz:
    Halk için hak diye,
    Çarpan yüreklerdik.
    Düşenleri tutup da,
    Ayağa kaldıran bizdik.

    Birkaç kişiydik biz:
    Fırtınaya, rüzgara kafa tutup,
    Çılgın dalgalara kulaç atan,
    Darda kalana, kol kanat açıp,
    Yardıma, iyiliğe tutsak neferlerdik.

    Birkaç kişiydik biz:
    Sevgiye hasret çocuklara,
    Evsiz, barksız evlatlara,
    Evlatlarına hasret ana, babalara,
    Ama kalemlerimizle,
    Ama yüreklerimizle,
    Alın teri dökenlerdik.

    Birkaç kişiydik biz:
    Çıkarken yola katıksız, azıksız,
    Ne karı, ne yağmuru,
    Ne de taşlı, tozlu yolları;
    Ne aklımıza düşürdük,
    Ne de sonunu düşündük.

    Birkaç kişiydik biz:
    Yürürken bu yolda,
    El verip, el tutacakların,
    Sesimize ses katacakların,
    Çok da fazla olmayacağını,
    Az çok bilenlerdik…

  • Habiller Kabiller

    Adem’den olma,
    Havva’dan doğma,
    Zıtlıklar içinde,
    İki beden,
    İki can.
    Ölüden diri,
    Diriden ölü,
    Çıkaran.
    Cennet Cehenneme
    Varmadan,
    Bu Dünyada
    Bir zor imtihan.

    O yüzden;
    Habil kalemdir,
    Kabil silah.
    Habil kuran,
    Kabil yıkan.
    Habil üreten, yapan,
    Kabil sömüren, çalan.
    Habil hayat,
    Kabil ölüm.
    Habil umut, vicdan, iyimser,
    Kabil kör nefis, karamsar, kötümser.
    Milyonlarca Habil,
    Milyonlarca Kabil,
    Geldi geçti Dünyadan.
    Elbette,
    Bir bildiği vardır.
    Kimse, nizamı kuran.

  • Kız Kardeşim

    Sen geldin,
    Ve evin içi bir sabah ışığı gibi dağıldı duvarlara.
    Adını ilk kez söylediklerinde
    Bir çiçeğin adını duyar gibi irkildim.
    Bana benzeyen ama benden başka biri gelmişti,
    Birden büyüdüm.

    Senin sessiz ağlayışlarınla tanıdım içimdeki yumuşaklığı,
    İlk adımlarını atarken,
    Ben cümle kurmayı öğrendim hayatla ilgili.
    Sen düşerken tuttuğum ellerin, zamanla tuttuğum dualara dönüştü.

    Seninle büyümek, bir aynaya bakmak gibiydi bazen.
    Ama yansıması daha saf, daha kırılgan.
    Gözlerinden okudum gecikmiş uykuları,
    Bana anlatmadığın sırları,
    Ve büyürken kimseye söyleyemediğin korkuları.

    Çocukken, geceleri lambayı senin için açık bırakırdım,
    Uyuduğundan emin olduğum halde.
    Karanlıktan korkmazdın,
    Ama ben senin yalnız kalmandan korkardım.

    Kimi sabahlar saçlarını babam tarardı,
    Küçük tokalarınla kendini süslerdin.
    Gülüşün, odamızda asılı bir fotoğraf gibi kaldı.
    Yıllar geçse bile hiç silinmedi.

    Kardeşlik, bazen bir çayın demlenmesini beklemektir,
    Bazen; susup yanında oturmaktır,
    Bazen; onun yükünü gülümseyerek taşımaktır, hiç fark ettirmeden.

    Seninle tartıştığımda bile kalbim senin tarafındaydı.
    Ben hep, anlamaya çalıştığım suskunluklarınla
    Daha çok sevdim seni.

    Ve şimdi,
    Zamanın gölgesinde başka hayatlara yürürken,

    Biliyorum ki,
    Senin varlığın,

    Benim tamamlanmamın,

    Sessiz sebebi.

  • Varsın Olsun

    Varsın bugün mağlup olsun
    Gökyüzü.
    Ağlasın üzüntüsünden,
    Boşalsın yağmurlar sicim gibi,
    Doysun toprak, kansın
    Yeryüzü.

    Varsın bugün mağlup olsun
    İyiler.
    Delirsin öfkesinden
    Masumlar,
    Atılsın çığlıklar, gitsin uzaklara,
    Bassın bağrına, ağlasın
    Gözler.

    Varsın bugün mağlup olsun
    Çocuklar.
    Kahrolsun nasırlı yürekler,
    Kaybolsun, daha doğmayan
    Umutlar.
    Tutmasın, salınsın,
    Yitip giden hayatlar.

    Ama bilmez misin?
    Tohum her düştüğünde toprağa,
    Yeniden ve yeniden,
    Filizlenir fidanlar.
    Suyu da bulur,
    Umudu da.
    Yeniden ve yeniden,
    Yeşerir de yeşerir.
    Dallanır, kök salar,
    Barışır hayatla.
    Ta ki, bir sonraki
    Kavgaya kadar.

  • İnsan

    Düştüm bir ana rahmine,

    Karanlık, sıcak ve tarifsiz.
    Zamanın orada hükmü yok,
    Kalp atışlarımdan başka ses de.
    Ve ben, henüz ben değilken,
    Sessizliğin içinde büyüdüm.

    Sonra bir çığlıkla geldim dünyaya,
    Soluğumda ilk korku,
    Tenimde ilk ürperti,
    Annemin gözlerinde tanımsız bir merhamet.
    Dünya soğuktu, kalabalıktı ve genişti,

    Ben küçük, ürkek ve aç.

    İlk adımlarım düştü yere,
    Toprak beni kucakladı,
    Gökyüzü maviye büründü gözlerimde.
    Taşların soğukluğunu,
    Rüzgârın şarkısını öğrendim.
    Dizlerimi yaraladım,
    Oyunlar oynadım,
    Güneşin altında çocuk oldum.

    Sonra büyüdüm usulca,
    Ellerim kalem tuttu,
    Kelimeler dizildi ardı ardına,
    Bilmek, anlamak istedim,
    Zamanın içinde kendime yer aradım.
    Gözlerim uzaklara bakmayı öğrendi,
    Gölgeler uzadı içimde.

    Aşka düştüm bir gün,
    Ellerim titredi,
    Gözlerim başka birine güldü.
    İnsan, insana dönüştü içimde.
    Bir sesin peşinde yandım,
    Bir dokunuşun içinde kayboldum.
    Ve öğrendim ki sevda,
    Hem yara hem şifa.

    Günler geçti, yollar yürüdüm,
    Kazandım, kaybettim,
    Düştüm, kalktım.
    Yüzümde yılların izleri,
    Sözlerimde hayatın ağırlığı.
    Beni ben yapan her şey,
    Bana yük mü, yoksa miras mı, bilemedim.

    Ve bir gün, son nefesi üfleyeceğim göğe,
    Bir sabah ya da gece vakti,
    Zaman beni de alıp götürecek.
    Dünya dönecek, rüzgâr esecek,
    Ve bir çocuk doğacak,
    İlk çığlığıyla devralacak benden hayatı.
    Ben belki bir hatırada yaşayacağım,
    Belki rüzgârın uğultusunda,
    Ya da hiç olmayacağım.

    Ama insan,
    Doğacak, büyüyecek, sevecek,
    Yanacak, düşecek, kalkacak,
    Ve sonunda yine göğe bakacak.
    Bilinmez bir sonsuzluğa doğru,
    Sessizce yürüyüp gidecek.