İstanbul mu bana hapis,
Ben mi İstanbul’a!
Dalgaların sesi geliyor,
Özgürlük diye
Kulaklarıma.
Mahpusluk bir ceza mı
Yoksa ödül mü?
Velev ki, kalem kırılırsa
İstanbul’da.
Fani can nerelerde gezindin?
Hiç bildin mi İstanbul’un
Bayırını, çukurunu, kenarını?
Hiç gördün mü;
Fakirini, fukarasını,
Kıyafeti renkli, yüreği yaralı yosmasını?
Hiç bildin mi?
Ekmek, azık derdine düşenlerin,
Düşleri yoktur İstanbul’da.
İstanbul’un mahkumudur,
Yüreğinde pranga, her daim yolda.
Yolları kıvrım kıvrım,
Geceleri biçare İstanbul’da.
Gidilen yol nasıldır, hiç gördün mü?
Gözlerin yaşlı, ellerin çaresiz,
Kavuşturursun bir umutla,
Yol verirsin uykunda.
Belki, belki bulurum diye,
Sahte sevinçleri, sahte dostlukları, sahte mutlulukları
Dayanırsın boşluğa, o bitmeyesi rüyalara.
Bir kapı açılsa, son çarem olan.
Bir el uzansa, son dostum olan.
Bir ses olsa, son çığlığım olan.
Ve haykırsa biri,
Günah sende değil,
İstanbul’da, İstanbul’da.
Bir yanıt yazın