Ağabeyim

Seninle aynı evde büyümek,

Bazı sessizlikleri iki kişilik yaşamak gibiydi.

Sana verilen nasihatleri dinlerken,

Kapının arkasında ayakkabılarımı bağlardım ben.

Çünkü orada, senin omuzunun gölgesinde,

Hayatın ne olduğunu öğrenirdim.

Sen;
Bir babanın düşüncelerinde,

Dualarında, hep kalbindesin.

Önce sen yürüdün,

Önce düştün,

Önce sevdin,

Ben arkandan geldim,

Ama güç alarak senden.
Sen;
Bir annenin her gününde,

Gözyaşında, kalbinde,

Dilindesin.

Hatırlamayabilirsin, bir gün bisikletten düşmüştüm,

Kanamıştı dizim.

Sen yere düşen bisikleti kaldırmadan önce,

Beni kaldırmıştın.

İşte o an sonsuz kere, büyüdün gözümde.
Sen;
Bir kardeşe bahşedilen,

En değerli cansın,

Yüreksin.

Bir yaz akşamı balkon demirine yaslanıp,

Şöyle demiştin: “Nedir ki bu hayat dediğin?”

O zamanlar bana felsefe gibiydi cümlelerin.
Sen;
Bu hayatta kalemi kılıç,

Sözleri ok, şefkati kalkan,

Tüm renkleri kucaklayan

Şövalyesin.

Geceleri bazen geç gelirdin,

Ama kapıyı sessizce açardın,

Çünkü kardeşin uyuyordur diye düşünürdün.

Oysa, gizli bir sadakatle,

Sırf seni beklemek için, uyumazdım.

Sen;
Karanlığın korktuğu, ışığa dost,

Bir kardeşe verilmiş en sessiz

Mucizesin.

Sen benim haritamdın,

Yolum şaşırınca bulunduğun yeri gösteren,

O kırmızı işarettin.

Ama hiç sesini yükseltmeden,

Senin sustuklarınla büyüdüm ben.
Sen;
Çıkmaz sokaklarda,

Bozuk olan yollarda,

Pusulası şaşmayan

Rehbersin.

Gizlice dinlerdim, yeni aldığın kasetleri,

Okurdum, not defterine yazdığın yarım mısraları,

Âşık olduğunu hiç söylemedin,

Ama bir akşam odandan gelen o tek şarkı,

Bana her şeyi anlatmıştı.
Sen;
Aşklarını,

Ağlamalarını,

Kavgalarını,

Bilemediğim
Ağabeyimsin…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir